Casusluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Casusluk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2011 Pazartesi

1263. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası


Yeşil Belarus’ta


Eski Jandarma İstihbaratçı Hüseyin Oğuz, çarpıcı bir iddiada bulundu

Geçen hafta eski özel harekatçı Ayhan Çarkın’ın 1995 yılında kaçırıldıktan sonra haber alınamayan eski MİT muhbiri Tarık Ümit’in cesedinin yerini bildiğini iddia etmesi gündemde geniş yer bulmuştu. Çarkın, Silivri’de Ümit’in gömüldüğü yeri işaret etti ancak kazılardan sonuç elde edilemedi. Kazıya katılan Tarık Ümit’in amcası Cemalettin Ümit ise önceki gün bir televizyon programına çıkarak çarpıcı bir iddiada bulundu.

Amca: Cesedi Trakya’da değil

Amca Ümit, yeğeninin Trakya dışında bir istikamette gömülü olduğunu iddia etti. Yeğenini Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu’nun pastaneden alarak İbrahim Şahin’le birleştiklerini ve başka bir ekibe teslim ettiklerini söyledi. PKK’nın uyuşturucu trafiğini kontrolü altına alan bu ekibin başında Mehmet Ağar olduğunu ve Ağar’a yardımcı olan Korkut Eken’in Tarık Ümit’i tehdit ettiğini de sözlerine ekledi. Programa katılan bir isim ise oldukça dikkat çekti. ‘Yüksekova Çetesi’ni ortaya çıkaran ve Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede Yeşil’i deşifre eden emekli Jandarma İstihbaratçı Astsubayı Hüseyin Oğuz birçok bilgiyi ilk kez programda dile getirdi. VATAN’a da konuşan Oğuz şunları söyledi:

‘Mehmet Altan doğru yazmış’

“Bana 1997 yılından sonra Tarık Ümit’in akıbetiyle ilgili Muğla Jandarma Komutanlığı’ndan bir arkadaşım dosya getirdi ve Ümit’in cesedinin Muğla’da olduğunu söyledi. İnfazı yapanlardan biri Yeşil. Diğer kişinin ismine ise Tarık Ümit olayı basında tartışılırken birkaç kez yer verildi ve ismi çözüldü. Bu kişinin ismini İzmir Emniyeti’nde verdiğim ifadede söyledim ve emniyet güçleri şu anda bu kişiyi arıyor. Yeşil’e ilişkin olarak da bazı yazılar yazıldı. Yeşil hakkında Mehmet Altan, Belarus’ta olma ihtimalini yazmış. Doğru yazmış.

Çobanlık yapıyor

Emekli Jandarma İstihbarat Astsubay’ı Hüseyin Oğuz 1977 yılında başladığı mesleği boyunca görev yaptığı yerlerde faili meçhul olayların üzerine gitmesiyle tanındı. 1997’de emekli olan Oğuz, eşiyle birlikte İzmir’in Karaburun ilçesine yerleşti. Her şeyden elini eteğini çekip çobanlık yapmaya başladı.

1262. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası


Karargâh'ı MİT çökertti


Yeniden toparlanma sürecine giren Devrimci Karargâh hakkında MİT, "çok gizli" bir rapor hazırladı. Polis, MİT'in raporu doğrultusunda büyük bir bombalı saldırı hazırlığındaki örgüte operasyon yaptı. Devrimci Karargâh örgütünün, Milli İstihbarat Teşkilatı'nca (MİT) hazırlanan çok gizli bir raporda yer alan bilgilerle büyük bir eylem öncesinde çökertildiği ortaya çıktı. Sabah gazetesinin edindiği bilgilere göre İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı, 12 Mart'ta MİT tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne ve Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bir üst yazıyla gönderilen 102 sayfalık rapordaki bilgiler doğrultusunda soruşturma başlattı. "Devrimci Karargâh Örgütü Etüdü" adlı raporda 2005'te kurulan örgütün yeniden toparlanma süreci, örgütün genel yapısı, kuruluşu, liderleri, mensupları, amaçları, stratejileri, hedefleri, yapısı ve PKK ile bağlantısı anlatıldı. Örgüte bu rapordaki bilgiler doğrultusunda 9 aylık teknik ve fiziki takibin ardından polis operasyon yaptı. Böylece örgüt, 27 Nisan 2009'da Orhan Yılmazkaya'nın öldürüldüğü operasyondan sonra 6 Aralık 2011'de bir kez daha çökertilmiş oldu.

ESRARENGİZ LİDER KAYA

MİT'in, raporu hazırlamadan önce Devrimci Karargâh örgütünü, yabancı gizli servislerle olası bağlantılarınıda gözönüne alarak analiz ettiği öğrenildi. Raporda örgütün hem illegal, hem de legal kanatta yeniden toparlanma sürecine girdiği kaydedildi. Hücrenin yöneticiliğini yapan ve aynı zamanda askeri kanat sorumlusu olduğu belirtilen Bayram Akdoğdu'nun, Devrimci Karargâh'ın Avrupa'daki esrarengiz lideri olduğu iddia edilen Serdar Kaya'nın talimatıyla ikinci kez örgütü canlandırmak için görevlendirildiği öğrenildi.

BOMBA PKK'DAN

Rapora göre, örgütün illegal unsurları Kuzey Irak'ta PKK'lılar tarafından eğitilirken, İstanbul'daki örgüt mensupları, örgütsel kitap ve dergi çıkaracak bir yayınevi kurmayı planlıyordu. Örgütün illegal kanadı, aralarında AK Parti binalarının da olduğu çeşitli hedeflere ve devlet büyüklerine bombalı saldırı düzenlemeyi amaçlıyordu. Akdoğdu'nun Cemil Bayık ve Mustafa Karasu gibi PKK'nın üst düzey yöneticileriyle görüştüğü belirtildi. MİT, Bayık'ın talimatıyla örgütü Kuzey Irak'ta patlayıcı madde verildiğini tespit edip, eylem planında saldırı aşamasına geçilince polise bilgi verdi. MİT'in hazırladığı rapordaki bilgilere göre, örgüt PKK'dan alınan patlayıcıyı dikkat çekmemek için partiler halinde Türkiye'ye sokup İstanbul'da depoluyordu. Patlayıcılar yüzlerce kiloyu bulunca saldırılar düzenlenecekti.

AKDOĞDU TUTUKLANDI

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, MİT'ten gelen rapor üzerine İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı'na 22 Mart'ta B.05.1.EGM.4.34.4672/ 14882 sayılı yazı yazdı. Soruşturmayı yürütmek üzere Özel Yetkili Savcı İsmail Tandoğan görevlendirildi. Örgüt üyelerine yönelik teknik takip kararı alındı. Tandoğan operasyon için düğmeye bastı. Polis 6 Aralık'ta yaptığı operasyonla 19 kişiyi yakaladı. Aralarında Akdoğdu'nun kardeşlerinin de olduğu 5 kişi serbest bırakıldı. Bayram Akdoğdu'nun da aralarında bulunduğu 14 kişi tutuklandı.

BOMBANIN ADI ÇİKOLATA

Devrimci Karargâh'a yönelik son soruşturma kapsamında Bayram Akdoğdu'nun yakınlarının telefonları dinlemeye alındı. Polisin teknik takibi sırasında avukat Halit Bostancı ile Bayram Akdoğdu'nun ablası Sevda Akdoğdu arasında gerçekleşen bir görüşmede Bayram Akdoğdu'nun büyük bir eylemde kullanmayı planladığı patlayıcıların "çikolata" şifresiyle ifade edildiği belirlendi. Polisin Sevda Akdoğdu'ya sorgusunda "Çikolatadan kasıt ne?" diye sorduğu ancak cevap alamadığı öne sürüldü. Bayram Akdoğdu'nun kardeşi Cem Akdoğdu'nun ise ifadesinde, örgütün eylemde kullanmayı planladığı patlayıcıların akıbetiyle ilgili bilgiler verdiği kaydedildi. İddiaya göre Cem Akdoğdu, bir yakınlarının evinde saklanan bir poşet dolu patlayıcı malzemeyi çöp konteynerına attı. Bayram Akdoğdu ise kardeşine, "Mahalleyi havaya mı uçuracaksın?" diyerek aldığı bombayı bilinmeyen bir yere götürdü. Polis bombayı bulmaya çalışıyor.

11 EYLÜL BENZERİ SALDIRI

Gözaltına alınan şüphelilerden biri İstanbul Pendik'te oturuyor ve Sabiha Gökçen Havalimanı'nda harekât memuru olarak çalışıyordu. Polis, bu şüphelinin mesleğinden yola çıkarak Sabiha Gökçen'i daha önce de hedef alan Devrimci Karargâh'ın İstanbul'daki patlayıcılarla bu havalimanında eylem yapmayı planladığı ihtimali üzerinde duruyor. Örgütün, 11 Eylül tarzı bir terör saldırısı için üs olarak seçtiği Sabiha Gökçen Havalimanı'nda uçak bakım şirketinde eleman sızdırdığını, ancak polisin örgütü çökertmesinden sonra eylemin yapılamadığı ortaya çıkmıştı. 9 Kasım 2009'da sürmanşetten yayınladığı haberde örgütün tıpkı Sabancı suikastında Fehriye Erdal'ın Sabancı Center'da işe konulması gibi, bir şirkete eleman yerleştirerek saldırı planladığı belirtilmişti.

1261. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası



Sırrı Sakık Yeşil'i anlattı


yeni haber Giriş Saati : 24.12.2011 09:58 Güncelleme : 24.12.2011 10:35

BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Türkiye'nin karanlık tarihinin en önemli isimlerinden Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ile ilişkisini anlattı.  "Yeşil'i anlatsam roman olur" diyen Sakık "Yeşil'in yaşadığını tahmin etmiyorum. Yaşatmazlar bunlar. Çok şey biliyor, çok kire bulaştırmışlardı. Yeşil canı istediğinde adam öldürürdü. Altlarında jipler, helikopterler. Bizim otele gelirdi" dedi. İspanya'da iç barışı ve demokrasinin yerleşmesini sağlayan "affet ve unut" politikasını örnek veren Sakık Türkiye için de böyle bir yöntemin iç barış ve demokrasiyi sağlayabileceğine inanıyor. 1990'lı yıllarda yaşanan cinayetlerin hiyerarşik yapı içerisinde yapıldığını savunan Sakık, "O hiyerarşik yapı, Milli Güvenlik Kurulundaydı. İçinde siyasetçilerin, askerlerin, bürokratların olduğu bir kurulda böyle bir karar alındı. Yani iş adamlarının listesi MGK'da tartışıldı. Konuşuldu" dedi.

'ALAY KOMUTANI HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLADI'

Sakık, Diyarbakır Silvan Jandarma Komutanı'nın Başbakan Süleyman Demirel'in bilgisi dahilinde SHP il genel meclisi üyesi Mehmet Mengi'yi öldürtme planını belgelediklerini anlatarak 1993'te Muş Altınova beldesinde yaşayan Nasır Öğün, eşi ve 7 çocuğunun yakılarak öldürüldüğünü, kendi köyü Zengü'nün ateşe verildiğini ve 80 yaşındaki amcazadesi, iki oğlu, kızı ve şöförünün yakılarak öldürüldüğünü savundu. Sakık, bu olay üzerine jandarmaya gittiğini belirterek "Muş Jandarma Alay Komutanı makamında hüngür hüngür ağlıyordu. Vali aynı şekilde perişandı. 'Burada insanlığa karşı suç işleniyor ama ben bir şey yapamıyorum' diyordu. Üstten geldi talimatlar diyordu" diye konuştu.

O dönemdeki ölüm listesinden herkesin haberi olduğunu anlatan Sakık, "Büyük bir ranta dönüşmüştü. Her iş adamının bürosunda bir MİT elemanı, bir polis, polis şefi, bir asker böyle her yerden nemalanan birimler çıkmıştı. Ciddi paralar gidiyordu. Eminim ki burada para vermeyen Kürt işadamı kalmadı" diye konuştu. Sakık kendisinden de para istendiğini ama vermediğini söyledi.

'YEŞİL ENSEME SİLAH NAMLUSUNU DAYADI'

Yeşil'i 1990'da kendi köyünde kardeşinin düğününde gördüğünü, "Tim Ahmo"' olarak bilindiğini ifade eden Sakık, şunları anlattı: "Ben Yeşil'i anlatırsam roman olur. Bir ara peşimize takmışlardı. 1991 seçimlerinde köyden geliyoruz, gece yolda bizi durdurdular. İndirip, enseme silahı dayadı. Sonra beni öne bindirdi. Onlar arkada oturdu. Şoföre 'sür' dedi gittik. Artık infaza gidiyoruz, o psikolojideyiz. Enseme silah dayamış, dedi ki 'Sırrı Bey korktun mu?'. Dedim ki 'Ben insanım. Enseme dayamışsın silahın namlusunu, korkmadım desem yalan olmaz mı?' Sonra getirip benim otelin önünde bıraktılar. Dedi ki 'Ben akşam otelinize gelebilir miyim?' Dedim otel açık. Gelebilirsiniz. Bizim otele gelirdi. Ben 1995'te tahliye olduğumda bir gece saat 02.00'da beni telefonla aradı. Cezaevinden çıktığımızda da bizim infaz edileceğimizi gazeteler yazmıştı. 'Sizlerle görüşmek istiyoruz' dedi. 'Ne görüşeceksiniz' dedim. 'DEP davasını görüşeceğiz' dedi. Dedim 'sen yargıç değilsin'. 'Devlet görüşmek istiyor' dedi. Kim? 'İşte Demirel, Çiller'. Ondan sonra bizi tuzağa düşürüp infaz edileceğimize dair şey oluştu. Yaşadığını tahmin etmiyorum. Yaşatmazlar bunlar. Çok şey biliyor, çok kire bulaştırmışlardı. Kürtçeyi çok iyi konuşurdu. Yeşil canı istediğinde adam öldürürdü. Altlarında jipler, helikopterler. Bizim otele gelirdi."

HELALLEŞME DÖNEMİ İLE SORUNU ÇÖZEBİLİRİZ

"O dönemin kara kutuları Demirel, Çiller ve Ağar'dır..." diyen Sakık şunları ifade etti: "Biz bunlardan kin çetelesi tutmayız. Ama gerçekten eğer iç barışımızı sağlamak istiyorsak biz bunlarla yüzleşmeliyiz. Hükümet bir yasa da çıkarabilir. O dönemle ilgili, o dönemde bu işe bulaşanlar biz sizi kollarız koruruz ama çıkın gerçekten ne yapıldı ne edildi anlatın. Bu şekilde Kürt sorunu da çözülür, ülke de demokratikleşir. İspanya'da da bunlar yaşandı. Sonra İspanya'da iktidar geldi. Hesap sormak üzere geldi. Ama baktı ki herkesin eli o kadar çok kanlı ki, o kadar çok cinayetler işlenmiş ki. Şöyle bir uygulama yapıldı. 'Affet ve unut.' Yani karşılıklı bir helalleşme dönemi yaşandı. Ve öylelikle İspanya'da demokrasi oturdu. Biz buna karşılıklı helalleşme dönemi diyerek sorunu çözebiliriz diye düşünüyorum." Vali, polis şefi ve alay komutanı. Sırrı Sakık, ölüm listesinin devletin hiyerarşik yapısı içinde alındığını belirterek "MGK'da konuşuldu. Cinayetler orada uygulandı. Açıkça ilin valisinin, emniyet müdürünün, jandarma alay komutanının haberi olmadan bunlar olmuyordu" dedi. 

24 Aralık 2011 Cumartesi

1241. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası


Meclis Yeşil'in dosyasını yeniden açıyor


TBMM ilk kez 1991'de bir ihbar mektubuyla varlığından haberdar olduğu Yeşil'in dosyasını yeniden açmak için çok önemli bir adım attı ve iki suç duyurusunda bulundu. 1991'deki Meclis raporu hem Yeşil'i hem cinayetleri örtbas etmiş. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), devlet adına Güneydoğu’da çok sayıda cinayetin ‘faili’ olan ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım dosyasını yeniden açacak önemli bir adım attı. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 1992’de Tunceli’de işkenceyle öldürülen Ayten Öztürk’ün babası Hıdır Öztürk’ün ifadelerinden yola çıkarak iki suç duyurusunda bulundu. Bu arada ilk kez 1991’de bir ihbar sonucu ‘Yeşil’in varlığından haberdar olan TBMM’nin o dönem yaptığı araştırmanın, hem Yeşil’i hem de faili meçhulleri örtbas etmeye çalışan ‘şaka gibi’ bir raporla sonuçlandığı ortaya çıktı: ”Bölge asayişinden sorumlu olanlar dikkatli, hukuk devleti ilkelerine uygun hareket ediyor, yasadışı olayları önleme gayreti içindeler”. Radikal'in haberine göre; Cem Ersever’in öldürülmesi dahil Güneydoğu’daki bir dizi faili meçhulün tetikçisi olduğu söylenen ‘Yeşil’ ilk kez 1991 yılında Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na gönderilen bir ihbar mektubuyla deşifre oldu. CHP Tunceli milletvekili Orhan Veli Yıldırım’ın ilettiği mektupta Tunceli ve ilçelerinde ‘Sakallı’ koduyla anılan bir görevlinin halka kötü muamele ettiğinden şikâyet ediliyordu. ANAP’lı Eyüp Aşık başkanlığında ilk kez kurulan İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, konunun araştırılması için Alt Komisyon kurdu. Komisyon üyeleri Tunceli’ye giderek bir dizi görüşme yaptı. 14 - 15 Nisan 1991 tarihinde bölgede inceleme yapan komisyon, ‘Sakallı’ kod adlı kişinin jandarmaya asayiş hizmetlerinden haber elemanı olarak bilgi getiren kişi olduğunu ancak hakkındaki şikâyetler üzerine 25 Nisan 1991 tarihinden itibaren de görevine son verildiğini tespit etti. Komisyon üyelerine, ‘Yeşil’ veya o zamanki bilinen ismiyle ‘Sakallı’ hakkında yer ve zaman gösterilerek yapılan bir şikâyet olmadığı da aktarıldı. Bu tespitleri yapan Alt Komisyon üyeleri gördüklerini, dinlediklerini raporlaştırdı. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na sunulan ve Meclis’in tozlu arşivlerine giren raporda Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden olan 1990’lı yıllarda ‘Yeşil’ ve onu kullanan güvenlik kuvvetleriyle ilgili şöyle deniliyor: ”…Bölge asayişinden sorumlu olanların dikkatli ve hukuk devleti ilkelerine uygun olarak görevlerini yerine getirme gayretinde oldukları, kendilerine intikal eden ve yasadışı olduğu iddiası taşıyan konularda hassasiyet gösterdikleri, yapılan şikâyetleri örtbas etme yerine yasal gereğini yerine getirdikleri ve olayları önleme ve suçluları yakalama gayretinde olduklarının gözlendiği…”

Meclis dosyayı açıyor

Ve TBMM yıllar sonra ‘Yeşil’ dosyasını yeniden açacak adımı attı. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesindeki ‘Terörden Kaynaklı Yaşam Hakkı İhlalleri Alt Komisyonu’na 12 Aralık’ta gelen Hıdır Öztürk, 1992’de 17 yaşındaki kızı Ayten Öztürk’ün nasıl öldürüldüğünü anlatmış, “Cesedi parçalanmış, gözleri çıkarılmış, kulakları kesilmiş bir evladın babası olarak buradayım” demişti. Bu ifadeden yola çıkan komisyon 19 Aralık’ta Tunceli ve Elazığ savcılıklarına suç duyurusunda bulundu. Bu ifadeden yola çıkan komisyon 19 Aralık’ta Tunceli ve Elazığ Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Komisyon, bu hamlesiyle 1990’lı yıllara damgasını vuran faili meçhul, işkence dosyasını yeniden gündeme taşıyacak. Bu arada, ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın ilişkide olduğu devlet yetkililerinin deşifresi için de imkân doğacak. Mahkemeye de o dönemin askeri ve sivil yetkililerini ifadeye vermeye çağırma, Mahmut Yıldırım’la ilişkilerini soruşturma fırsatı verilecek.

‘Yeşil’i 91’den sonra pingpong topu gibi kullanmışlar’

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Yeşil’le ilgili başlatılan soruşturmaları da araştırdıklarını belirterek, Yeşil’in hayatta olduğuna inandığını söyledi. Üstün, şöyle dedi: “O dönem soruşturma açılmış olsa bile Olağanüstü Hal vardı. Olması gerektiği gibi bir soruşturma, yargılama yapılamamıştır. Bizim amacımız olayların aydınlatılması; komisyon olarak yargıyı da cesaretlendirmek istiyoruz. Jandarma İstihbaratı 1991 yılında gelen şikâyetler üzerine görevine son vermiş. ‘Yeşil’ diye bilinen şahsı birçok kurum kullanmış. MİT, jandarma, emniyet, askeri istihbarat arasında pingpong topu gibi olmuş. Birisinin işi bitince öbürü almış kullanmış. Yeşil bugün yaşıyorsa bunu AK Parti’ye borçlu diyebiliriz. AK Parti iktidarları döneminde sadece bir faili meçhul cinayet oldu. O da Necip Hablemitoğlu cinayeti. Bizim dönemimizde çetelerle, mafyayla mücadele oldu. Çeteler adam öldürmeye fırsat bulamadı.Yoksa ‘Yeşil de Tarık Ümit gibi öldürülebilirdi.”

‘Yeşil estetik ameliyat oldu can güvenliği için hapse girdi’

Dönemin TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Eyüp Aşık’sa şunları söyledi: “O dönem bize 500-600 civarında şikâyet dilekçesi geldi. ‘Bizim açımızdan sorun ‘Sakallı’nın insanlık dışı muamelesini ortadan kaldırmaktı. Jandarmadan ‘görevi sona erdi’ diye resmi yazı gelince o gün için dosya kapanmış oldu, ‘Yeşil’ daha sonra büyüdü, dev oldu.” Aşık, bakanlık yaptığı dönemde bir emniyet müdürünün kendisine, “Yeşil estetikle yüzünü değiştirdi, kimliğini de değiştirdi. Kendisini de güvenceye almak için silah yakalatıp cezaevine girdi” dediğini aktardı. Aşık, aynı emniyetçinin Yeşil’in bu şekilde 3 yıl cezaevinde kaldığını söylediğini de belirtti. Yıldırım’ın öldürülmüş olmasına ihtimal vermediğini söyleyen Aşık, “Bana kalırsa Yeşil halen yaşıyor. Yaşamamış olsaydı iki yerden gürültü çıkardı. Bir ailesinden, ikincisi de Mehmet Eymür ve mesai arkadaşlarından” şeklinde konuştu.

22 Aralık 2011 Perşembe

1229. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası


Çarkın'ın Çerkezköy'de gösterdiği yerlerden sonuç çıkmadı!

yeni haber Giriş Saati : 22.12.2011 11:06 Güncelleme : 22.12.2011 17:01

Eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın, faili meçhul cinayetlerle ilgili yer gösterdi. Bazı faili meçhul cinayetlerle ilgili tutuklu bulunan eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın'ın, Çerkezköy'de faili meçhul cinayetlerle ilgili gösterdiği 5 farklı noktada herhangi bir bulguya ulaşılamadı. Aramaların tamamlanmasının ardından Çarkın, Silivri İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi. Sabah saatlerinde Silivri Emniyet Müdürlüğü'nden polis konvoyu eşliğinde yola çıkarılan Çarkın, ekipleri Çerkezköy ilçesine getirdi. Burada emniyet güçlerini Büyükçavuşlu Beldesi'ne yönlendiren Çarkın, aynı bölgede 5 farklı noktayı işaret etti. Çarkın'ın gösterdiği yerlerde zaman zaman polis köpekleri tarafından aramalar yapıldı. Traktör yardımıyla bir bölgede de kazı çalışması yapıldı. Geniş güvenlik önlemlerinin alındığı aramalar sırasında Çarkın'a çelik yelek giydirildi. Aramalarda herhangi bir bulguya ulaşılamadığı öğrenildi. Yapılan çalışmalarla ilgili tutanakların tutulmasının ardından arama işlemine son verildi. Çarkın geniş güvenlik önlemleri altında Silivri İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi.

Ayhan Çarkın, İstanbul'a getirildi

Çarkın'ın yer gösterdiği yer eski askeri arazi  -- Bazı faili meçhul cinayetlerle ilgili tutuklu bulunan eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın, Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde, eski bir askeri arazi olduğu iddia edilen alanda faili meçhul cinayetlerle ilgili yer gösterdi. Güvenlik amacıyla çelik yelek giydirilen Çarkın'ın, bileğinden terörle mücadele polisine kelepçeli olduğu gözlendi. Sabah saatlerinde Silivri Emniyet Müdürlüğü'nden polis konvoyu eşliğinde yola çıkarılan Çarkın, ekipleri Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesine getirdi. Burada emniyet güçlerini Büyükçavuşlu Beldesi'ne yönlendiren Çarkın, öldürülen MİT'çi Tarık Ümit'in aracının bulunduğu yerden yaklaşık 500 metre ileride bir arazide faili meçhullerle ilgili yer gösterdi. Ardından aynı bölgede 2 kilometre mesafede eski bir askeri arazi olduğu iddia edilen alanda faili meçhul cinayetlerle ilgili yer gösterdi.

"Çelik yelek giyen Çarkın kolundan polise kelepçeli"

Burada polise detaylı şekilde bilgi veren Çarkın'ın üzerinde çelik yelek olduğu görüldü. Yanındaki emniyet güçlerine bilgi veren Çarkın'ın zaman zaman sigara içmesi dikkat çekti. Jandarma ve polis geniş güvenlik önlemleri aldı. Üzerine çelik yelek bulunan Çarkın'ın kelepçe ile bir polise bağlı olduğu görüldü.  Beyciler köyünde ormanlık bir alana götürüldü. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının bazı faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturması kapsamında tutuklu bulunduğu cezaevinden yer gösterme işlemi için çıkarılarak İstanbul'a getirilen Ayhan Çarkın, Silivri'nin Beyciler köyünde ormanlık bir alana götürüldü. Silivri'nin Kuşbahçe mevkisinde yapılan aramaların ardından Ayhan Çarkın ve beraberindeki ekipler, Beyciler köyünde ormanlık bir alana geçti.

Çarkın'ın gösterdiği bölgede traktörle kazı yapılıyor

Bazı faili meçhul cinayetlerle ilgili tutuklu bulunan eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın'ın, Çerkezköy gösterdiği 3. noktada traktörle kazı yapılıyor.  Sabah saatlerinde Silivri Emniyet Müdürlüğü'nden polis konvoyu eşliğinde yola çıkarılan Çarkın, ekipleri Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesine getirdi. Burada emniyet güçlerini Büyükçavuşlu Beldesi'ne yönlendiren Çarkın, 3 farklı nokta gösterdi. Çarkın'ın işaret ettiği 3. noktada polis köpekleri arama yaptı. Ardından emniyet güçleri çevrede güvenlik önlemi aldı. Kazı yapılmasına karar verilmesi sonrasında alana bir traktör getirildi. Büyükçavuşlu yolu kenarında geniş alanda Traktör yardımıyla kazı çalışması başladı.

Polis, Çarkın'ın işaret ettiği bölgelerde 'faili meçhul' kemiği aradı

Bazı faili meçhul cinayetlerle ilgili soruşturma kapsamında tutuklu bulunan eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın'ın, Çerkezköy'de gösterdiği bölgelerde aramalar devam ediyor. Traktör yardımıyla kazılan bölgede polis ekipleri kazma ve kürekle çalışma yaptı. Polisin faili meçhul cinayete kurban gittiği iddia edilen şahısların kemiklerini aradı. Sabah saatlerinde Silivri Emniyet Müdürlüğü'nden polis konvoyu eşliğinde yola çıkarılan Çarkın, ekipleri Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesine getirdi. Önce Büyükçavuşlu Beldesi'nde boş bir arazide bir bölgeyi gösteren Çarkın ardından Beyciler Köyü'nde ağaçlık bir alanı gösterdi. Ağaçlık alanda iki ayrı noktada polis köpekleri arama gerçekleştirdi. Ardından şüpheli görülen bölgeler önce traktör yardımıyla kazıldı. Özel bir dedektörle taranan alanda ardından polis ekipleri kazma ve kürekle kazı çalışması yaptı. Polisin kazı yaptığı bölgede faili meçhul cinayete kurban gittiği iddia edilen şahısların kemiklerini aradığı öğrenildi.

"FAİLİ MEÇHUL KURBANI MİT'ÇİNİN AMCASI SORDU ÇARKIN CEVAPLADI"

Bu arada faili meçhul cinayete kurban gittiği iddia edilen MİT'çi Tarık Ümit'in amcası Cemalettin Ümit, çalışmaları yakından takip etti. Çarkın'ın çevresinden bir saniye bile ayrılmadığı gözlenen Cemalettin Ümit, bütün anlatılanları dikkatle dinledi. Faili meçhul kurbanı Ümit'in amcası bir ara Çarkın'ın yanına gelerek sorular yöneltti. Çarkın'in Ümit'in sorularına cevap verdiği gözlendi.

1228. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası



MİT Başkanı Fidan'a açık soru


Özel Harekâtçı polis Ayhan Çarkın, bir süredir önemli açıklamalar yapıyor. Son olarak Taraf gazetesine yaptığı açıklamalar gerçekten çok önemliydi ve soruşturmayı yürüten savcı da tekrar etti. Ama ilginçtir satır arasında çok çarpıcı bir şey söyledi: "Temmuzda Tarık Ümit'in gömüldüğü yeri İstanbul'daki savcıya söyledim."  Anlaşılan sadece Ankara değil İstanbul yargısı da bu konuda pek istekli görünmüyor. Bu konu kuşkusuz "derin" bir konu. Dosya bir açılırsa, o dönem görev yapan hemen hemen herkesin yargılanmaması mümkün değil. Belki de bu gerçek yargıyı da siyaseti de korkutuyor. Ayrıca sadece Çarkın değil, o dönem görev yapmış iki bakan, Ziya Halis ve Salim Ensarioğlu da döneme ilişkin çarpıcı bilgiler verdiler. Yani Susurluk sadece Çarkın'ın söylediklerinden ibaret değil. Çarkın o çok şikâyet edilen "gizli tanık" olarak değil ortaya çıkarak "açık tanık" olmayı göze almış bir insan. Söylediklerinin bir kısmı yanlış da çıksa, yaptığı iş bu toplumun geleceği adına önemli... Özellikle 1993 öncesi üç öğrencinin öldürülmesiyle ilgili söyledikleri, sistemin vatandaşına karşı nasıl acımasız olduğunu ortaya koyuyor. Bunu ortaya koyan Çarkın'ın problemli olduğunu söyleyenler de var. Nasıl problemli olmasın ki? Katliama ve ölüme uğrayanların yakınları nasıl travma yaşıyorsa eminim "tetikçiler" de benzer bir travma yaşıyor. O dönemi yakından izleyen biri olarak, tetikçi veya devlet memuru göreviyle operasyonlarda kullanılanlar arasında "vicdan azabı" yaşayan çok sayıda insan olduğunu biliyorum. Bir mafya babası bile şunu söyleyebiliyordu: "Pis işler yapıyoruz. Bir gün gelecek biz de, bize bunları yaptıranlar da bunun hesabını verecek." Bir süre önce Çarkın'ın büyük oğlu Tolgahan Çarkın'la konuştum. Bu tür çeteleşme içinde yer alan bir "devlet görevlisi"nin çocuklarıyla nasıl bir ilişkisi olduğunu merak ediyordum. Babasıyla arasının başlarda iyi olmadığını söyleyen Tolgahan Çarkın şöyle diyordu:  "Ben babamdan ayrı büyüdüm. İçeri girip çıktıktan sonra konuşmaya başladık. O benim babamdı. Hep yaşadıklarını anlatmak istiyordu. Çok konuşuyordu çünkü vicdanı rahatsızdı. Onun nasıl bir vicdan azabı yaşadığını ilk kez Galatasaray'da 'Cumartesi Anneleri'nin gösterisinde gördüm. Oradaki üç gencin fotoğraflarını gösterip, 'bunları biz öldürdük' deyince donup kaldım..." Eminim bu tür insanların sayısı çok daha fazla... Siyaset ve yargı gerçekten bu toplumun sağlıklı bir yapıya kavuşmasını istiyorsa bu sürece katkı vermeliler. O insanların birçoğu, hâlâ derin devletin güçlü olduğunu varsaydıkları için konuşmuyor. Ama sadece açık veya gizli tanık aramaya da gerek yok ki. Ortada kale gibi bir MİT arşivi ve hafızası var. Neden o hafıza devreye sokulmuyor? MİT Başkanı Hakan Fidan'a soruyorum; o belgelerin mahkemelere sunulması için ne bekleniyor?

21 Aralık 2011 Çarşamba

1221. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası


'Bu süreci Türkiye'nin önüne ben getirdim'


Birinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, ''(Faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturma) Bu süreci Türkiye'nin önüne getiren partinin genel başkanıyım. 15 sene önce 3 Ekim 1996'da TBMM'ye 500-600 sayfalık bir klasör sundum'' dedi. Birinci ''Ergenekon'' davasının 208. duruşması, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda başladı. Duruşmaya, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ve İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu 27 tutuklu sanık ile başka suçtan tutuklu yargılanan Semih Tufan Gülaltay katıldı. Tutuklu yargılanan Alparslan Arslan ve Sevgi Erenerol ise duruşmaya gelmedi. Taleplerin alındığı duruşmada konuşan Perinçek, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen faili meçhul cinayetlerle ilgili soruşturmaya değinerek, ''Bu süreci Türkiye'nin önüne getiren partinin genel başkanıyım. 15 sene önce 3 Ekim 1996'da TBMM'ye 500-600 sayfalık bir klasör sundum'' dedi. Perinçek, 18 Ekim 1996'da da dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e de aynı dosyayı verdiğini ifade ederek, Demirel'in de bu dosyayı Bakanlar Kuruluna götürdüğünü, aslını hükümete verdiğini, dosyanın Meclise gelmesinin ardından da Susurluk Araştırma Komisyonunun kurulduğunu anlattı. Susurluk araştırmasının kendi başvurusuyla olduğunu ifade eden Perinçek, komisyonun dinlediği ilk kişinin de kendisi olduğunu, 5 saat ifade verdiğini dile getirdi. ''Bu olayı başlatan benim'' diyen Perinçek, o dönem TBMM'ye sunduğu dosyanın kitap halini de mahkemeye verdi. Bu dosyada kendi yaptıkları bir şemanın da olduğunu ifade eden Perinçek, şemada Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Mehmet Eymür, İbrahim Şahin, Korkut Eken ve devamında bazı özel harekat polislerinin bazılarının sadece isimlerine yer verildiğini anlattı. O zamanın şemasının bugün Ankara'daki faili meçhul cinayetler soruşturmasının da konusu olduğunu belirten Perinçek, bu durumda bu davada bir gladyo olmadığını söyledi.

-Mossad toplantısının tutanaklarını istedi-

Ankara'daki soruşturma kapsamında gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür'ün gazetelere yansıyan ifadesine değinen Perinçek, ''Eymür'ün gazetelere yansıyan açıklamaları çok önemli. Eymür, 'Çiller ile İsrail'e gittik. Mossad ile gizli toplantı yapıldı. Çiller ve Mehmet Ağar katıldı. Ben katılmadım' diyor. Olayın içindekiler birbirini ihbar etmeye başlamışlardır'' diye konuştu. Eğer bu bir resmi devlet görüşmesiyse bunun tutanaklarının olması gerektiğini belirten Perinçek, Başbakanlığa yazı yazılarak, 1992-1993 yıllarında yapıldığı belirtilen bu toplantının tutanaklarının getirtilmesini istedi. Perinçek, Odatv davası kapsamında tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinde yaşamını yitiren Kaşif Kozinoğlu'nun mahkemeye gönderdiği yazılı savunmasında ''şirket ve köstebekler'' adlı belgeyi Mehmet Eymür'ün hazırladığını söylediğini kaydetti. Kozinoğlu'nun İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesine sunduğu bu savunması ile el yazısıyla hazırladığı diğer savunmasının birer örneğinin getirtilmesini talep eden Perinçek, TBMM'ye yazı yazılarak, kendisinin, Susurluk komisyonunun kurulmasına neden olan dosyasının da getirtilmesini istedi. Perinçek, yine TBMM'den, Susurluk Araştırma Komisyonuna verdiği ifadenin de gönderilmesini isteyerek, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından da faili meçhul cinayetler dosyasının ve ifadelerin birer örneğinin gönderilmesini talep etti.

-Tahliye için 100 kilo altın-

MİT'in 2008 yılı Kasım ayında bir gazetede çıkan ''Kod adı: Tuncay İpek'' başlıklı haber üzerine MİT'in internet sitesinde yapılan açıklamada, kontrterör dairesinin kuruluşunun tartışmalı olduğunun yer aldığını belirten Perinçek, MİT'e yazı yazılarak, tartışmalı kavramının ne anlama geldiğini, kontrterör merkezinin, MİT şemasından neden çıkarıldığının, Kozinoğlu'nun da kontrterör merkezinde görev yapıp yapmadığının sorulmasını istedi. Tutuklu sanıklardan Hayrettin Ertekin de 37 kere hastaneye gittiğini belirterek, görevliler tarafından hastanede unutulduğu iddialarını tekrarladı. Haseki'den taksiyle cezaevine döndüğünü öne süren Ertekin, bu konuyla ilgili cezaevinde Adalet Bakanlığı müfettişlerine ifade verdiğini anlattı. Ertekin, kaçma şüphesi olmadığını belirterek, ''Kaçacak olsaydım engel yoktu. Tahliye edilmem için her türlü teminatı verebilirim. Benim her şeyim var. Tahliye edilmem için gerekirse 100 kilo altın, istediğiniz kadar tapu, para verebilirim. Bir gün geç gelirsem devlete bunlar irat olarak kaydedilebilir'' dedi.

Duruşma, taleplerin alınmasıyla devam ediyor.

14 Aralık 2011 Çarşamba

1178. Günlük Yaşam


'Şantaj ve askeri casusluk' davasının 8. duruşması başladı


14.12.2011 - 14:28


''Şantaj ve askeri casusluk'' iddialarına ilişkin emekli Albay İbrahim Sezer'in de aralarında bulunduğu 13'ü tutuklu 56 sanığın yargılandığı davanın 8. duruşması başladı. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde saat 13.30'da başlayan duruşmaya, emekli Albay İbrahim Sezer'in de aralarında bulunduğu 13 tutuklu sanık katıldı. ''Gölcük Donanma Komutanlığında ele geçirilen belgelere'' ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında tutuklu bulunan Binbaşı Kemalettin Yakar ile ''Balyoz'' davasının tutuklu sanığı Tuğamiral Şafak Yürekli'nin de aralarında bulunduğu 9 tutuksuz sanık hazır bulundu. Duruşmaya 21 kişi de ''müşteki'' sıfatıyla katıldı. Duruşmada söz alan sanık avukatlarından Hüseyin Ersöz, asker kişilerin işlediği suçlardan dolayı askeri mahkemede yargılanması gerektiğini belirterek, mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerektiğini söyledi. Cumhuriyet Savcısı, bu konudaki talebin daha önce reddedildiğini hatırlatarak, tekrar reddedilmesini talep etti. Mahkeme heyeti, Avukat Hüseyin Ersöz'ün talebini incelemek üzere duruşmaya ara verdi.

-Ceza istemleri-

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, tutuklu sanık İbrahim Sezer'in ''suç işlemek amacıyla örgüt kurma, 33 kez özel hayatın gizliliğini ihlal etme, haberleşmenin gizliliğini ihlal etme, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenilmesi ve kayda alınması, kişisel verilerin kaydedilmesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme ve ele geçirme, fuhşa teşvik etme, devletin gizliliğine ilişkin belgeleri yok etme, sahtecilik yapma veya çalma, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme, gizli belgeleri siyasal ve askeri casusluk maksadıyla temin etme ve yasaklanan bilgileri temin etme'' suçlarından toplam 60 yıl 8 ay ile 172,5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması isteniyor. Gözaltına alındığında TÜBİTAK'ta daire başkanı olan sanıklardan Yücel Çipli'nin ise ''suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kişisel verilerin kaydedilmesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme ve ele geçirme, devletin gizliliğine ilişkin belgeleri yok etme, sahtecilik yapma veya çalma, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme, yasaklanan bilgileri temin etme, gizli belgeleri siyasal ve askeri casusluk maksadıyla temin etme'' suçlarından toplam 31 ila 58 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması talep edilen iddianamede, temin ettiği gizli belgeleri örgüt üyelerine verdiği iddia edilen Tuğamiral Şafak Yürekli'nin, ''örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme, yasaklanan bilgileri temin etme'' suçlarından 2 ila 6 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması öngörülüyor. ''Askeri okulda okuyan bazı öğrencilerin disiplin cezası almaması amacıyla örgütün talimatlarına uygun olarak aracı olduğu ve örgüt yöneticisi emekli Albay İbrahim Sezer'e elinde bulunan bazı belge ve bilgileri dijital ortama kaydedip ilettiği'' öne sürülen sanık Tuğamiral Fahri Can Yıldırım'ın da ''suç örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme'' suçundan 1 ila 3 yıl arasında değişen hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, Mehmet Seyfettin Alevcan, Zeki Mesten ve Tamer Zorlubaş'ın da aralarında bulunduğu 52 sanığın da 1 ila 115'er yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılması isteniyor.

1177. Günlük Yaşam


İbrahim Şahin ve 6 Özel Harekatçı için tahliye kararı


14.12.2011 - 12:20

Faili Meçhul Cinayetler Davası kapsamında tutuklanan 7 özel harekatçı hakkında tahliye kararı çıktı. İbrahim Şahin ve 6 Özel Harekatçı için tahliye kararı çıktı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi faili meçhul cinayetlere ilişkin aralarında İbrahim Şahin'in de bulunduğu 7 özel harekatçı için tahliye kararı verdi. 

1176. Günlük Yaşam


MİT'çilere soruşturma zamanaşımına takıldı

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin MİT görevlileri Özel Yılmaz ve Handan Selçuk için zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek kovuşturmaya gerek olmadığına karar verdi. Savcı, şüphelilerin Dink'i uyardıkları ancak bu uyarıyı üst makamlara bildirip gerekli tedbirin alınması için herhangi bir girişimde bulunmadıkları belirtildi.  Dink'i 2004'te İstanbul Valiliği'ne çağırarak 'uyardığı' iddia edilen MİT görevlileri Yılmaz ve Selçuk hakkında, Dink Ailesi avukatlarının başvurusu üzerine soruşturma başlatılmıştı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yaklaşık 1 yıldır yürütülen soruşturmada geçen eylülde 'kovuşturmaya yer olmadığı' kararı verildi. Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir tarafından verilen kararda, 'Şüphelilerin, Hrant Dink'in de katıldığı İstanbul Valiliği'nde dönemin Vali Yardımcısı Ergün Güngör başkanlığında yapılan toplantıya katıldıkları, bu toplantıda Sabiha Gökçen hakkında yapılan haberin konuşulduğu ve Dink'in elinde bulunan ve Sabiha Gökçen ve yakınlarına ait olduğu iddia edilen belge fotoğrafları Vali Yardımcısı vasıtasıyla aldıkları ve MİT Müsteşarlığı'na teslim ettikleri belirlenmiştir' denildi. DİNK AİLESİ İTİRAZ ETTİ KararI alan avukatlar, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz etti. Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının bozulmasını talep eden Dink Ailesi'nin avukatları dilekçede, kanunlara göre söz konusu kişilerin Hrant Dink cinayetini engellemek, koruyucu ve önleyici tedbirler almakla yükümlü olduklarını belirtti. Dilekçede, Yılmaz ve Selçuk'un, bu yükümlülüklerini yerine getirmedikleri için TCK'nın 83. maddesine göre Hrant Dink cinayetinden sorumlu oldukları kaydedildi.

13 Aralık 2011 Salı

1173. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası



Veli Küçük: Gizli tanık doğru söylüyor


Birinci "Ergenekon" davasının tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük, tutuksuz sanıklardan "Arnavut Sami" lakaplı Susurluk davasından hükümlü Sami Hoştan’ı, 1983 yılında Edirne’de görev yaptığı dönemde tanıdığını ifade ederek, "Geçerken bana uğrar. Zaten gelmezse ’Geçtin de uğramadın’ diye kızarım. Burada aynı davada yargılandık ve beraber aynı koğuşta kaldık" dedi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada "gizli tanık 6"nın beyanlarının alınmasının ardından açıklama yapan Veli Küçük, gizli tanık 6’nın söylediklerinin tamamen doğru olduğunu belirtti. Tutuksuz sanıklardan Sami Hoştan’ı, 1983 yılında Edirne’de görev yaptığı dönemde tanıdığını ifade eden Küçük, "Geçerken bana uğrar. Zaten gelmezse ’Geçtin de uğramadın’ diye kızarım. Burada aynı davada yargılandık ve beraber aynı koğuşta kaldık" dedi. Gizli tanığın, ziyaretine geldiğini söylediği Rahmi Seymen’nin Kocaeli’nin ileri gelen sanayicilerinden olduğunu, hayatını kaybettiğini ifade eden Küçük, "Ailece görüşürdük Eski Belediye Başkanı Sefa Sirmen’in de kayınpederidir. Ali İhsan Uslukol da sanayicidir, rahmetli olmuş yeni öğrendim. Ailece görüşürdük" diye konuştu. Gizli tanığın, ormanlık arazide İranlı Azeri gençlerle toplantı yaptığı şeklindeki beyanına ilişkin olarak da Küçük, kendisinin de Azeri kökenli olduğunu ve Azeri dünyasınca tanındığını anlattı. İstanbul, Kocaeli, Adapazarı ve Bolu çevresinden Azeri gençlerin düzenlediği pikniğe kendisinin de davet edildiğini dile getiren Küçük, her konferansta yaptığı gibi "Bölünmeyin, birlik olun" şeklinde konuştuğunu anlattı. Bu tanığın söylediklerinin davayla ilgisinin olmadığını ifade eden Küçük, "Niye çağrıldı, amaç neydi? Benim kapım gönlüm açıktır, herkes gelir bana. Yanımda askerlik yapan birini getirip gizli tanık yapmışlar" dedi. -"Gizli Tanık A"- Duruşmada daha sonra Ümraniye’de 27 adet el bombasının bulunduğu gecekonduda kiracı olan tutuksuz sanık Ali Yiğit’in yakını olduğunu söyleyen "Gizli tanık A" dinlendi.  Gizli tanık odasında sesi ve görüntüsü değiştirilerek salona yansıtılan "Gizli tanık A", soruşturma kapsamında tutuklandıktan sonra Tekirdağ Cezaevinde kalan Ali Yiğit’i ziyarete gittiğini söyledi. Sanıkların aleyhinde savcılığa ek ifade veren Yiğit’in, bu ifadesini değiştirmesi için tehdit edildiğini söylediğini belirten gizli tanık, Yiğit’in gecekonduda ele geçirilen 27 adet el bombası nedeniyle, kendi babasının silah kaçakçısı olduğunu söylemesini istediklerini, karşılığında yüklü miktarda para teklif edildiğini söylediğini aktardı. Duruşmada, dinlenilen "gizli tanık B" de tanıdığı olan Ali Yiğit’i Bayrampaşa Cezaevinde ziyaret ettiğini belirterek, Yiğit’in, cezaevinde rahatsız edildiğini söylediğini, ancak tehditten söz etmediğini anlattı. "Gizli tanık B", kendisine yöneltilen sorular üzerine, "Ali Yiğit, Oktay Yıldırım’ın kendisini rahatsız ettiğini söyledi" diye konuştu. Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese, "gizli tanık 17" ve "gizli tanık Dilovası"nın 15 Aralık Perşembe günü yapılacak duruşmada hazır edilmesine karar vererek, duruşmayı Perşembe gününe erteledi.

1172. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası


Kozinoğlu 'Eymür'e sorun' demiş

Cezaevinde yaşamını yitiren MİT'çi Kaşif Kozinoğlu'nun avukatlarının hazırladığı, ilk duruşmada mahkemeye sunulan savunma ortaya çıktı. 'Yazılı savunmamdır' ifadesiyle başlayan savunma şöyle: - 34 YIL TERÖRLE MÜCADELE ETTİM: 34 yıldır terörle mücadelede görev yapmış, nişan, rütbe ve takdirname ile ödüllendirilmiş bir devlet görevlisiyim. İddianamede anlatılan suçları işlemedim. Deşifre olmamam gerektiği için medyadan uzak durmağa itina ettim. Ne kadar başarılı olduğum da 'esrarengiz MİT'çi' yaklaşımından ve hiçbir fotoğrafımın basında yayınlanamamış olmasından belli. Oda TV'den elde edilen bilgisayarda bulunan klasörde yer almış dokümandaki belgeleri sağlamam mümkün değil. Sanıklardan hiçbirini tanımam. - GÜLEN OKULUNU KOLLADIM: Gülen'in Rusya ve Özbekistan'daki okullarının kapatılmasıyla ilişkilendirilmeye çalışıldım. İlk kez 1998'de gittiğimde Özbekistan'daki okullar zaten kapatılmıştı. Bu okullarla ilk defa Afganistan'da görev yaparken tanıştım. Özbekistan'da kapatılan okulların müdürü Mustafa Aydın Afganistan'da görevlendirilmişti. Okullara elektrik ve su sağladım. Afganistan'daki hizmetlerimi 2008'in 29 Ekim resepsiyonu sırasında Dışişleri Bakanı Ali Babacan devlet kademesine aktarmıştır. Başbakana brifing de verdim. Oradaki tek Türk okulu olduğundan ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamışımdır. - ÇAKICI VE ÇATLI'YI MİT KULLANDI: Dezenformasyon faaliyetine maruz kalmamın temel sebebi 2004'te yargılaması yapılmış olan Çakıcı davasıdır. Ne Çakıcı'yı, ne Abdullah Çatlı'yı ne de adı geçen diğer şahısları kullanmadım. Bu kişiler benden önce bazı MİT mensupları tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Çiller Özel örgütü diye tanımlanan bir örgütle ilişkili iddialar da yer almaktadır. MİT'te Kontr-Terör merkezinde hiç çalışmadım. Kontr-Terör Merkezi ile ilgili iddiaları savcılığın bana değil bu departmanın o tarihteki başkanı Mehmet Eymür'e sorması gerekirdi.

Mektup 'gizli' kaldı

KOZİNOĞLU'nun ölmeden kısa bir süre önce avukatına yazdığı belirtilen mektup ile el yazısı savunması hakkında savcılığın verdiği gizlilik kararına yapılan itiraz reddedildi.

1171: Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası


Buldan: Ağar ve Çiller yargılanmalı


11.12.2011 - 12:55



BDP Grup Başkanvekili ve Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, eski MİT'çi Mehmet Eymür'ün ifadelerinin kendisi için süpriz olmadığını söyledi. Yüksekovalı iş adamı kocası Savaş Buldan, 1994 yılında kaçırılıp öldürülen Pervin Buldan, bugün yapılması gereken şeyin savcıların, hakimlerin Mehmet Ağar ve Tansu Çiller'i dinlemesi, sorgulaması ve yargılaması olduğunu ifade etti. Buldan, "Faili meçhul cinayetler Türkiye'nin kanayan bir yarası. Dolayısıyla çözülmesi gereken bir aşamadayız." dedi. Faili meçhul cinayetler soruşturmasında gözaltına alınan eski MİT'çi Mehmet Eymür'ün, "Tarık Ümit, birtakım infaz işlerinde kullanılmıştı. Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım cinayetlerinde bizzat görev aldığını kendisinden öğrendim. Savaş Buldan'ın üzerinde çıkan paraları almışlar. Yanında bulunan Özel Harekâtçılarla birlikte Mehmet Ağar'a getirmişler. Parayı paylaşmışlar." ifadesi, dikkatleri kocasını failli meçhul cinayetlere kurban veren Pervin Buldan'a çevirdi. Cihan Haber Ajansı muhabirine konuşan Buldan, Eymür'ün ifadelerinin süpriz olmadığını vurguladı. Daha öncede bu tür cinayetlerin kimler tarafından işlendiğini sürekli dile getirdiklerini ve bu cinayetlerde özellikle parmağı olan insanları, tetikleri kimlerin çektiğini, listelerin de kimlerin hazırladığını da bildiklerini savunan Buldan, "Mehmet Eymür'ün ifadeleri bizim açımızdan çok süpriz değil. Bugün yapılması gereken şey, savcıların, hakimlerin Mehmet Ağar ve Tansu Çiller'i dinlemesi, sorgulaması ve yargılamasıdır." diye konuştu.

"İNSAN ÖLDÜRMEK KUSUR MUDUR SUÇ MUDUR?"

Eymür'ün ifadelerine ilişkin, Mehmet Ağar'ın açıklamalarının hatırlatılması üzerine Buldan, "Mehmet Ağar'a şunu sormak gerekiyor; acaba insan öldürmek bir kusur mudur yoksa suç mudur? Şöyle bir ifadesi var; 'Kusurlarımız olmuştur ama suçumuz olmamıştır.' İnsan öldürmek, insan canı almak bir kusur mudur yoksa bir suç mudur; takdiri kendisine bırakıyoruz. Bugün Türkiye'de 17 bin insan faili meçhul cinayete kurban gitmiş. 17 bin insanın sorumlusu olarak görülen bir insanın böyle bir ifade kullanması, doğrusu yadırgıyorum. Belki kendi çapında Türkiye'nin bekası için bunları yaptım diyebilir ama Türkiye'nin bekası insan öldürmek olmamalı bana göre. Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise bu insanlar yargılanabilirdi, sorgulanabilirdi, cezaları varsa cezalandırılabilinirlerdi. Ama maalesef bu yöntem denenmedi ve izlenmedi, farklı bir yöntem izlendi. Dolayısıyla geçmişte yapılanların hesabını bugün bir şekilde vermek gerekiyor. Bu hesap vermesi gerekenler içerisinde de bence Mehmet Ağar ve Tansu Çiller geliyor." karşılığını verdi.

"TETİĞİ ÇEKENLERİN ROBOT RESİMLERİ VAR"

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılaması biten Mehmet Ağar davasına müdahil olmak isteyen ancak mahkemece bu talebi reddedilen Buldan, şunları söyledi: "Belge olarak şunu söylemeye çalışmıştım; bizim elimizde robot resimler var. Tetiği çekenlerin robot resimleri var. Bunların içerisinde Ayhan Çarkın, Tarık Ümit var, isimler şu an çok fazla aklıma gelmiyor ama birkaç tanesi de sanırım yaşamını yitirdi, Bandırmalıoğlu. Birkaç tanesinin robot resmi var, bunlar birer belgedir tabii, bunları sunmak istemiştim ama müdahillik talebimiz reddedildi. Şu an Ayhan Çarkın soruşturmasına müşteki sıfatıyla talebimiz oldu. Oradan bir sonuç bekliyoruz. Soruşturma aşaması bitip dava açılırsa müdahillik talebimiz de olacak. Çünkü Mehmet Eymür'ün ifadeleri şu anda, Ayhan Çarkın'ın vermiş olduğu ifadeler doğrultusunda geliştiği için, biraz orayı beklemek gerekiyor bana göre."

"FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER SORUŞTURMASINDA İFADE VERDİM"

Faili meçhul cinayetler soruşturması kapsamında kendisinin de müşteki sıfatıyla ifade verdiğini anlatan Buldan, ancak savcılıktan henüz bir cevap gelmediğini belirtti. Şu an farklı bir gelişme olmadığını dile getiren Buldan, savcılık tarafından henüz robot resimlerin istenmediği için bu resimleri sunmadığını kaydetti. Buldan, gelinen noktayı ise şöyle özetledi: "Göstermelik olmamalı, kamuoyunu aldatmak ya da yanıltmak adına olmamalı. Bana göre samimi ve cesur adımlar atılmalı. Faili meçhul cinayetler Türkiye'nin kanayan bir yarası. Dolayısıyla çözülmesi gereken bir aşamadayız. Türkiye, Avrupa Birliği'ne girmek isteyen bir ülke ve Avrupa Birliği'ne girmek istiyorsa, bu cinayetlerin de çözülmesi gerekiyor."

1170. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası


Eski MİT'çiye faili meçhul sorgusu

13.12.2011

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, bazı faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturması kapsamında, eski MİT görevlisi Yavuz Ataç'ın 'şüpheli' sıfatıyla ifadesi alındı. Avukatıyla birlikte dün sabah saatlerinde Ankara Adliyesi'ne gelen Ataç, soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcıları Hakan Yüksel ve Mehmet Özgür'e, yaklaşık 5 saat süreyle ifade verdi. İfade verme işleminin ardından serbest bırakılan Ataç, gazetecilerin soruları üzerine, "Ben rahatım. Beni ilgilendiren hiçbir şey yok. Benim ifademe başvurdular. Önemli bir şey yok. Güncel dosyalar nelerdir, biliyorsunuz. Ben de MİT'te görev yapmış biriyim. Benim bilgilerime başvurdular. Bu kadar basit. Genel olarak nedir? Bir soruşturma yürüyor. Ben MİT'te görev yapmış bir insanım. Bana sormayacaklar mı? Mehmet Eymür'ün ifadesini aldılar mı? Ben de onun yardımcısı olarak görev yapmışım. Bana da birtakım şeyleri sordular. Adaleti aydınlatmamız lazım. Bu bir görev. Görevimizi yaptık.'' ifadelerini kullandı. Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür, geçtiğimiz hafta aynı soruşturma kapsamında savcıya 6 saat ifade vermişti. Eymür, hakkında yurtdışına çıkış yasağı konularak salıverilmişti.

1169. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası



Susurluk döneminin "Mehmet"ler savaşı









Mehmet Ağar' la Mehmet Eymür çekişmesinin tarihi çok eskilere dayanıyor. İkisi de son 40 yılda önemli görevlerde bulundu ve birbirlerini yakından izlediler. Kavgaya tutuştukları dönem ise Susurluk'u yaratan süreçti... "İki Mehmet kavgası" dönemin sadece bazı yönlerini açığa çıkartabilir. O dönemi yakından izleyen bir gazeteci olarak, Susurluk'un basit bir kaza olmadığına inanıyorum. Bunu birkaç kez de yazdım. Kazaya giden süreçte, Çatlı ile en son sanıyorum ekim ayının 22'sinde telefonla konuştum. Yani kazadan sadece 12 gün önce. Bu son konuşmamız oldu. Israrla  Çatlı'dan daha önce söz verdiği ve o günlerde çok konuşulan "Enişte" ile ilgili altı sayfalık raporu istedim ve ne zaman vereceğini sordum. Sözünü ettiğim "enişte" bugünlerde de adı sıkça anılan, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in eşi Özer Uçuran Çiller'di. O çevrede Özer Çiller'e "enişte" deniyordu. Raporda da, söylendiği kadarıyla eniştenin özel işleri yer alıyordu.  Çatlı'nın ısrarıma cevabı kısa olmuştu: "Rapor hazır, merak etme sana gelecek." Böyle dediğinde raporun gelmeyeceğini biliyordum, konuyu değiştirdim ve o günlerde yaşanan gerginliği sordum. O sıralarda Çatlı ve çevresi ciddi bir sıkışma yaşıyordu. Bir yanda Yeşil'le karşı karşıyaydılar, diğer yanda ise devlet desteğinin çekildiği konuşuluyordu. Hatta verilen silahlar ve kimlikler geri istendiği için devlete öfkeliydiler. Garip bir şeylerin döndüğü kesindi. Gerginlikle ilgili soruma Çatlı'nın cevabı çok ilginçti: "Çok az kaldı, her şey bitecek. Ya o Memet gidecek ya ben... Bu işi bitirdikten sonra seninle ayrıntılı görüşeceğiz." Telefonda "Hangi Memet?" diye sordum ama Çatlı cevap vermedi. Sadece Çin'de bulunan birilerinden bahsetti. Zaten kısa konuşan biriydi ve son olarak "Her şey yakında bitecek" demekle yetindi ve telefonu kapadı. O dönemin etkin iki Mehmet'i vardı. Biri Mehmet Eymür, öteki de Mehmet Ağar. Çatlı hangisini kasetti bilmiyorum. İkisiyle de arası açıktı. Aradan çok geçmedi, 3 Kasım 1996 tarihinde  Çatlı'nın Susurluk'ta bir kazada öldüğü haberi geldi. O konuşmada geçen "yakında her şey bitecek" sözünü hatırladım. Her şey değilse de o bitmişti. Kaza haberini ilk alanlardan biri de bendim. Haberi alır almaz, o dönem Atv Haber Koordinatörü olan Ayşenur Arslan'ı aradım. "Bunu Ali Kırca'ya söyle" dedi. Ve Ali Kırca "Doğru çıkmazsa zor durumda kalırız" gerekçesiyle ne alt yazı verdi, ne de son dakika haberi girdi.  Çatlı  o konuşmadan sonra bir kazayla ortadan kaldırılmıştı. "Bu kadar tesadüf olamaz" diye düşündüm. Sanıyorum öyle düşünen sadece ben değildim. O dönem Çatlı'nın ekibinde olan Özel Harekât polisi Ayhan Çarkın da yıllar sonra kaza olmadığını söylüyordu:  "Çatlı'nın mert bir insan olduğunu anladılar ve onu öldürdüler." O günlerin dosyası açılmaya başlarsa siyasetin tepesinden Genelkurmay'a, polis teşkilatından iş dünyasına akla hayale gelmeyecek kirli ilişkiler ortaya çıkar. Ve en ilginci de bu olayların olduğu dönemde "sol" olduğunu söyleyen SHP'nin hükümet ortağı olması. Düşünsenize rahmetli Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı, farklı tarihlerde de olsa Mehmet Moğultay'dan Fikri Sağlar'a, Ercan Karakaş'tan Seyfi Oktay'a birçok "solcu" da bakandı... Bırakın Demirel'i, Çiller'i, Ağar'ı, bu ülkenin "sosyal demokratları" sokak ortasında infazlar yapılırken bakan koltuğunda oturuyorlardı ve iktidar ortağıydılar... Lice yakılırken Deniz Baykal bile giremedi... Gazi olaylarına doğru teşhis koyamadılar.. Ve Madımak yakılırken, 8 saat neden askerin gitmediğine bir cevap bulamadılar ama derin devletin tuzağına düşüp, "öfkeli şeriatçılar" üzerinden siyaset yapmayı bildiler... Aslında olup biten "İki Mehmet'in savaşı" değil, Türkiye'nin temel meselelerini zorla bastırmak isteyenlerle, demokrasi içinde çözmek isteyenlerin kavgasıdır. Bu kavga hâlâ bitmiş değil, sürüyor... Türkiye'nin topyekûn temizliğe ihtiyacı var. 

1168. Casusluk. 3. MİT Raporu: Öncesi ve Sonrası


"Listeyi bilen ve yaşayan tek kişi o"

yeni haber Giriş Saati : 13.12.2011 10:54 Güncelleme : 13.12.2011 10:57

DYP hükümeti döneminin bakanlarından Salim Ensarioğlu, 1992'de Diyarbakır'da toplanan MGK'da 1200 kişilik Kürt işadamı listesinin tartışıldığını iddia etti. Milli Güvenlik Kurulu'na (MGK) sunulduğu söylenen 'Kürt işadamı listesi' ile ilgili yeni bir iddia da DYP'li eski Bakan Salim Ensarioğlu'ndan geldi. Ensarioğlu, Diyarbakır'da hem bakanlar kurulunun hem de MGK'nın olağanüstü toplandığı 27 Ağustos 1992 tarihine işaret ederek, "O gün Diyarbakır'da yapılan MGK toplantısında 1200 kişilik Kürt işadamı listesinden bahsediliyor. O zamanlar bu konu sağda solda çok konuşuldu. Özal ve İnönü öldüğüne göre bunu en iyi Sayın Süleyman Demirel bilir" dedi. Radikal gazetesinin haberine göre; PKK'nın büyük eylemlerine sahne olan 1992'de Güneydoğu'da iç savaş görüntüleri hâkimdi. Tarihin en kanlı Nevruz'undan sonra 18 Ağustos'ta PKK Şırnak'ı basmış ve ortalık kan gölüne dönmüştü. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Turgut Özal inisiyatif kullanarak bakanlar kurulu ve MGK'yı Diyarbakır'da topladı. Cumhurbaşkanı, Başbakan, komutanlar ve bakanlar toplantı sonrası geceyi de Diyarbakır'da geçirdi. O tarihte Diyarbakır Milletvekili olan Salim Ensarioğlu, şehirlerinde ilk kez toplanan MGK'ya şu günlerde faili meçhul cinayetler soruşturması nedeniyle gündemde olan 'Kürt işadamı listesi'nin sunulmuş olabileceğini ifade etti. Toplantı sonrası şehirde daha sonra Ankara'da liste konusunun sıkça konuşulduğunu ifade eden Ensarioğlu, "Kısa bir süre sonra Sayın Demirel'in yeğeni İbrahim Tatlıses'e "sen de listedesin' dediği ortaya çıkmıştı. Turgut Özal ve Erdal İnönü rahmetli oldular. MGK'ya böyle bir liste sunulup sunulmadığını en iyi bilecek kişi Sayın Süleyman Demirel'dir" dedi. Ensarioğlu'nun sözünü ettiği 1992 yılı MGK'ya Başbakan Demirel ile birlikte Yardımcısı Erdal İnönü, İçişleri Bakanı İsmet Sezgin ve Milli Savunma Bakanı Nevzat Ayaz katılmıştı. Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda ise Orgeneral Doğan Güreş oturuyordu.

1992 en kanlı yıldı

Faili meçhullerin ve iç çatışmanın zirveye çıktığı 1992 yılı aynı zamanda Kürt sorununa çözüm arayışlarına da sahne olmuştu. Cumhurbaşkanı Özal, bu konu için Sözcüsü Kaya Toperi ve Yaveri Kurmay Albay Arslan Güner'e 10 sayfalık 'Kürt Raporu' hazırlattı. Raporda, "Karşılaştığımız sorunun basit bir terör olgusunun çok ötesinde olduğu aşikârdır" deniyordu. Özal, siyasi trafiği de hızlandırmıştı. 1992'nin mart ayında Çankaya Köşkü'nde DEP milletvekilleri Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Orhan Doğan'la görüştü. Sakık, Özal'ın bu görüşmede "Genel af çıkarıp sorunu kökünden çözeceğim" dediğini aktardı. Özal'ın raporu, Mart MGK'sında görüşülmüştü ancak MGK'dan bir hafta sonra yaşanan kanlı Nevruz'da 100'e yakın insanın ölmesi siyaset yerine şiddeti yeniden öne çıkardı. Özal'ın talimatıyla ANAP Milletvekili Adnan Kahveci de bir "Kürt Raporu" hazırladı ve aralarında Kürtçe yayının da bulunduğu bir dizi demokratik açılım öngören rapor mayıs MGK'ya sunuldu. Kahveci'nin raporunda, "Askeri yöntemle hiçbir ülke çözüme ulaşamamıştır. Bugün Kürt sorunu siyasal bir kriz halini almıştır. Cesur siyasal adımlara ihtiyaç vardır. Bu nedenle Kürt realitesi, Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek, Kürtler'in siyasal hakları verilmelidir" deniliyordu. Uçak kazasında hayatını kaybeden Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a yazdığı Kürt Sorunu'nun çözümüne ilişkin son mektup da yine Ağustos 1992'de Diyarbakır'da toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nda ele alınmıştı.

Eski MİT'çi Ataç ifade verdi

Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel 'faili meçhul cinayetler' soruşturması kapsamında dün de eski MİT Dış Operasyonlar Daire Başkanı Yavuz Ataç'ın 'şüpheli' sıfatıyla ifadesini aldı. İfadenin ardından Ataç şu açıklamayı yaptı: "Ben rahatım. Bana sormayacaklar mı? Ben Eymür'ün yardımcısı olarak görev yapmışım. Haklı... Adaleti aydınlatmamız lazım."

Menteşe: Liste MGK'da olabilir

Tansu Çiller'in Başbakan olduğu dönemde İçişleri Bakanı olan Nahit Menteşe, geçen hafta Akşam'a verdiği röportajda 'Kürt işadamları listesinin' olduğunu söyledi. Menteşe, "Liste, istihbarat birimlerinden bize gelmişti. Bu listeyi MGK'ya sunmuş olabilirim. Dönemin özel kalem müdürü gizlilik olduğu için belgeyi imha ettiklerini söyledi. Bu listenin bir örneği belki MGK'da olabilir."

27 Ağustos 1992

1992 yılında PKK'nın eylemlerinin artması üzerine Bakanlar Kurulu ve MGK, 27 Ağustos'ta Diyarbakır'da toplandı.

5 Eylül 1992

Bingöl-Genç karayolunda araçlardan indirilen 7 kişi katledildi.

15 Eylül 1992

Batman'ın Kozluk ilçesinde bir minibüsün bombalanması sonucu 10 kişi öldü.

20 Eylül 1992

Yazar Musa Anter Diyarbakır'da suikaste uğradı.

1 Ekim 1992

Bitlis'in Cevizdalı köyünde 30 kişi öldürüldü.

11 Ocak 1993

İstanbul Polisi, LuckyS adlı Panama bandıralı gemide 15 ton uyuşturucu ele geçirdi.

24 Ocak 1993

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu, Ankara'daki evinin önünde arabasına konan bomba ile öldürüldü.

28 Ocak 1993

İşadamı Jak Kamhi'ye suikast düzenlendi. Kamhi, yara almadan kurtuldu.

2 Temmuz 1993

Sivas'ta çıkan olaylarda Madımak Oteli ateşe verildi, 35 aydın can verdi.

4 Eylül 1993

DEP Milletvekili Mehmet Sincar ile DEP Batman İl Yönetim Kurulu üyesi Metin Özdemir öldürüldü.

3 Kasım 1993

Çiller, şu açıklamayı yaptı: "Elimizde PKK'ya yardım eden 60 Kürt işadamının listesi var."

11 Aralık 2011 Pazar

1160. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası



Eymür'ün anlattıkları ne anlama geliyor?


Eski MİT mensubu Mehmet Eymür'ün gözaltına alınması şaşırtıcıydı, nasıl bir ifade vereceği, kimleri hedef alacağı merakla beklendi. Eymür, Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel'in yürüttüğü faili meçhul cinayetlerle ilgili soruşturma nedeniyle sorgulandı. Doğal olarak söyleyecekleri de "faili meçhul cinayetler"le ilgili olacaktı. Eymür sıradan bir isim değildi ve faili meçhuller de birkaç kendini bilmezin "rutin" dışına çıkması değildi. Dolayısıyla Eymür'ün söyleyecekleri çok önemliydi. Yayınlanan ifadeler doğruysa, Eymür ana eksende yeni bir şey söylemiyor. 1994'te kendi yazdığı  MİT Raporu'nda yer alanlarla, daha sonra Susurluk Skandalı'nın patlamasıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nun aldığı ifadelerde ve Özel Tim'cilerin yargılanma sürecinde söylenenleri biraz ayrıntılarıyla tekrar ediyor. O dönem için Mesut Yılmaz hükümetinin hazırlattığı Kutlu Savaş'ın Susurluk Raporu'nda yer alanlar daha radikaldi. Tabii bir MİT görevlisinin tanıklık etmesi önemli... Bazı ilişkilerin altını çizmesi göz ardı edilemez. Ama ilginçtir, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in kapsama alanına giren birkaç ismin ötesine geçilmiyor.  Mehmet Ağar'dan Özel Tim'cilere, Abdullah Çatlı'dan Kaşif Kozinoğlu'na Alaattin Çakıcı'ya veya Yeşil'e uzanan bir listeden söz ediyor. İsimler de ilişkiler de bugün bile insanı dehşete düşürüyor doğru ama o ilişkilere tanık olan bir MİT görevlisinin 90'ları sadece o ilişkilerden ibaret olarak sunması şaşırtıcı. Hatta Çiller'le ilgili şöyle diyor: "O dönemde Tansu Çiller için 'Cesur kararlar alıyor, erkek gibi kadın' şeklinde söylenen sözler kendisini etkilemekteydi. Bu yüzden bazı şeylerin kendi inisiyatifi dışında yapılmasına ses çıkarmamıştı."  Oysa 90'lar, bugünümüzü de derinden etkileyen önemli olayların olduğu yıllardı. O yıllarda Uğur Mumcu gibi laik aydınlardan Kürt yazar Musa Anter'e, Jandarma Komutanı Eşref Bitlis'ten Kumarhaneciler Kralı Lütfü Topal'a onlarca insana suikast düzenlendi. Dahası bu ülkenin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dan bakanı Adnan Kahveci'ye birçok insanın ölümü şüpheliydi ve bugün de soruşturuluyor. Ayrıca teröre karşı mücadele adıyla binlerce sıradan insanın faili meçhul cinayete kurban gittiği de biliniyor.Eski İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, 40 Kürt işadamı ile ilgili ölüm listesinin MGK'ya sunulmuş olabileceğini söylüyor. Peki, tüm bunlar birkaç kişinin rutin dışına çıkıp, başbakanın da ses çıkarmadığı işler miydi? Yoksa Emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın söylediği gibi bir devlet politikası mı?Türkiye,  Mehmet Eymür'ün "derin devleti" es geçen sınırlı ifşaatını çoktan aştı. Artık, muvazzaf generallerin tutuklandığı, eski kuvvet komutanlarının darbe girişimi nedeniyle yargılandığı bir Türkiye'deyiz. Örnekleri çarpıcı da olsa yapılanları, "birkaç kötü adam"ın kötü niyetine bağlıyor olması bilinçli bir tercih. Bu noktada şu sorunun cevabını merak ediyorum;  Türkiye'nin "derin devleti" sözünü ettiği o birkaç kişi miydi?  O dönem darbe yapmaya, siyasete müdahale etmeye hevesli askerler hiç mi rutin dışına çıkmadı? Gayri resmi tarihin sır adamı asıl sırları kendisine saklıyor. Eymür'ün söyledikleri arasında çok çarpıcı bir gerçek var; o da her şeyin devlet tarafından kayıt altına alınması... Bir devlet düşünün, suç işleyen de olsa vatandaşları kaçırılıyor, haraç alınıyor, işkence edilerek öldürülüyor ama o hiçbir şey yapmıyor sadece kaydediyor. İnanılmaz ama Eymür buna tanık olduğunu söylüyor. Dersim'le yüzleşmek istiyorsak, "kirli" yakın tarihimizle de yüzleşmemiz gerekiyor. MİT o arşivleri yargıya mutlaka açmalı. İşte o zaman karanlık tarihimizle "samimi"yüzleşme gerçekleşir.

10 Aralık 2011 Cumartesi

1151. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası


Ağar: Kusurumuz oldu, suçumuz olmadı

Faili meçhul cinayatlerle ilgili suskunluğunu bozan eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, “Kusurlarımız olmuştur, suçumuz olmamıştır. İçim dolu ama konuşamıyorum” dedi.

Güncelleme: 13:44 TSİ 09 Aralık. 2011 Cuma

İSTANBUL - Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Malta Köşkü'nde düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'nin yıllardan beri terörle ilgili sıkıntılar, acılar ve üzüntülerle devam eden bir mücadele süreci içinde olduğunu söyledi.  Konunun bugüne kadar görev yapan her hükümetin, en önemli meselesi olarak gündeminde olduğunu belirten Ağar, şunları kaydetti:  ''Süreç içinde meselenin çözüme kavuşturulması yönünde ileri adımlar atılmıştır. Hepimiz gibi ben de dua ve temenni ediyorum ki bugünün diplomatik, psikolojik, sosyal ve güvenlik bağlamında şartların daha iyi olabileceği, silahların hiç olmadığı, huzursuzluğun hiç olmadığı, can kayıplarının hiç olmadığı bir Türkiye'ye doğru kavuşacağımız umudu içerisindeyim. Bu süre içerisinde bir dönemde Emniyet Genel Müdürlüğü gibi bir makamda devlete ve millete hizmet etmek bana da nasip olmuştur. Kamu görevinde insanlar hem adli, hem idari makamlara hesap vermek durumunda ama önce Allah'a, kendine vicdanına ve tarihe karşı da sorumludur. Bütün bu sorumlulukların şuuru içinde görev yaptığım konusunda vicdani kanaatim, bugünün önemine binaen geldiğim yer anlamıyla da bir kez daha bu teraziyi kendi vicdanımda tarttım ve şükürler olsun ki kanaatlerimde bir değişiklik olmamıştır.'' Ağar, 15 seneyi aşkın bir süredir devletin dışında olduğunu ve bir kamu görevinin olmadığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu zaman zarfında aynı elden, aynı dilden, aynı kalemden söylenenlerde bir farklılık yok. Bütün bunların hepsi meclis soruşturması dahil olmak üzere çeşitli idari soruşturmalar dahil olmak üzere geçmeyen bir kanal kalmamıştır. Tüm bu kanallarda en ince ayrıntılarına kadar araştırılmıştır, araştırılmaya da devam edecektir. Türkiye, bir hukuk devletidir. Türkiye'de hepimizin adalete ve orada görev yapanların adaletine inanmamız lazım, Aksi takdirde kaos olur. Yıllarca zabıta teşkilatlarında üst düzey görevler yapmış bir kişi olarak bunun da şuurunda olan bir insanım. Şahsımla ilgili devam eden bir yargı süreci de var. Yüksek yargıya konu taşınmıştır. Türkiye'de tabii konusu yargıda olan hiçbir meselenin tartışılmaması söz konusuyken, hiç kimsenin bu kaideye dikkat ettiğini görmemiz mümkün değildir.'' Bütün bunları sineye çeke çeke hukuka ve adalete sonsuz güven içinde yollarına devam ettiklerini vurgulayan Ağar, ''Son dönemde sürekli olarak aynı ağızdan çıkan meseleler içerisinde parasal birtakım ithamlar söz konusu olunca, hayal bile edilemeyecek isnatlar söz konusu olunca ailemle beraber bir şeyler söyleme kararlılığı içinde olduk'' diye konuştu. Ağar, meclis soruşturmasında olağanüstü araştırmaların yapıldığını aktararak, ''Bunların hepsi çok şükür aklanarak tarafımdan geçilmiş ve aşılmıştır'' dedi. Dikkatli yaşamaya özen gösterdiğini ifade eden Ağar, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''15 seneden beri devam eden bunlar, 24 senedir devam eden raporlar eğer gerçek olmuş olsaydı bizim 35 yaşında meslekten ayrılmış olmamız lazımdı. Devlet, bu kadar sahipsiz değil. Bütün bu sıkıntılar içerisinde günahsız yere sıkıntı çekip sağlığı bozulan bu hizmette görev yapmış arkadaşlar vardır. Terörle mücadele kolay ve basit bir konu değildir. Geçilen aşamalarda verilen mücadeleler Türkiye'ye silah zoruyla hiçbir şeyin kabul ettirilemeyeceğinin ispatlandığı dönemler.''

'BENİ HEDEF GÖSTERİYORLAR'

Ağar, yaşanan her şartın, meselenin daha olumlu yöne götürülmesinde yeni ufuklar açtığını belirterek, ''Dünün şartlarıyla bugünü değerlendiremezsiniz, bugünün şartlarıyla da dünü değerlendiremezsiniz'' dedi. Herkesin üzerine düşeni yaptığı takdirde Türkiye'nin çok uzak olmayan bir gelecekte bu zorluğu aşarak hak ettiği büyüklüğe kavuşacağını vurgulayan Ağar, şunları kaydetti: ''Biz tarihin o sürecinde üzerimize düşmüş olanı bütün iyi niyetimizle yapmanın gayreti içeresinde olduk. Kusurumuz olduysa bilerek değil, hizmetin kendisinden kaynaklanan hizmet kusurlarıdır. Elbette bunlara katlanırız ama kamuda hiç kimse kimseye kanunsuz emir veremez. Verse de bir şey ifade etmez, çünkü emri alan kimse dinlemez. Bu kadar net ve açıktır. Ortaya çıkan bu noktada mesele, yüksek yargıda devam eden yargılanma sürecimizi olumsuz etkilemeye yönelik. Ayrıca terör ve organize suç faaliyetleriyle meşgul olan suç örgütlerine şahsımı hedef göstermektir. Bunların hepsine alışığız. Allah'ın verdiği ömür kadar günümüz vardır. Benim devletim dışında güveneceğim hiçbir kurum yoktur, milletim dışında da güveneceğim hiçbir şey yoktur.'' Ağar, büyük fedakarlıklar içerisinde çalışmaların yapıldığını aktararak, ''Bütün bu çalışmaların içinde elbette her konu her zaman araştırılır, araştırılmıştır da... Ortaya çıkan süreç de devam edegelmektedir. Özellikle maddi konularda en üst makamlara kadar gelebildim. Geride bırakacağım mesleki hatıralarım ve vasiyetim şu olmuştur aileme; Polis Müzesine bırakılması ile babam gibi mezar taşıma 'Elazığlı Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar' yazılması. Hayattan başka beklentim yoktur'' şeklinde konuştu. Mehmet Ağar, herkesin derdine derman olmaya çalıştıklarını anlatarak, ''Kusurlarımız olmuşsa bunlar kusur çerçevesi içerisindedir. Hiçbir zaman suç çerçevesi içerisinde bir şey olmamıştır. Ben suç ve suçlu ile mücadeleye şartlanmış bir yapı içeresinde yetiştim'' dedi.

Soru cevaplamayacağını ifade eden Ağar, toplantı salonundan ayrılırken bir basın mensubunun ''Mehmet Eymür tuğlayı çekti mi sizce?'' şeklindeki sorusuna, ''O söz benim sözüm değil'' demekle yetindi.

9 Aralık 2011 Cuma

1144. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası


Kusur var, suç yok

Eski MİT'çi Eymür'ün kendisine yönelik suçlamalarına Ağar'dan yanıt gecikmedi. Suç ve terör örgütlerine hedef gösterildiğini belirten Ağar, 'Kamu hizmetim süresince elbette kusurlarımız olmuştur. Ancak hiçbiri suç çerçevesinde değildir' dedi

10 Aralık 2011 Cumartesi

Eski MİT'çi Mehmet Eymür'ün, faili meçhul cinayetler soruşturması kapsamında verdiği ifadelerle yeniden gündeme gelen dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, dün kameraların karşısına geçti. Malta Köşkü'nde basın toplantısı düzenleyen Ağar, 'Kamu hizmetim süresince elbette kusurlarımız olmuştur. Bunlar hiçbir zaman suç çerçevesinde olmamıştır' dedi. Ağar, şu mesajları verdi:

VİCDANİ AÇIDAN RAHATIM

Çocuk yaşta hayal ettiğim bir makamda, Emniyet Genel Müdürlüğü'nde görev yaptım. Elbette kamu görevinde insanlar hem adli hem idari makamlara hesap vermek zorundadırlar. Önce Allah'a, kendi vicdanına ve tarihe karşı sorumludurlar. Bu şuurla görev yaptım. Vicdan terazime baktığımda rahatım. 15 yıldır kamu görevi dışındayım. Bütün bu zaman zarfında aynı elden aynı dilden aynı kalemden söylenenlerde farklılık yok. Şahsımla ilgili yüksek yargıya taşınmış bir mesele de var. Bütün bunları sineye çeke çeke yolumuza devam ediyoruz. Ancak son dönemde yine aynı ağızdan çıkan meseleler içine parasal birtakım ithamlar söz konusu olunca konuşma ihtiyacı hissettim. Meclis soruşturmasında olağanüstü araştırmalar yapılmıştır. Çok şükür hepsi aklanarak tarafımdan aşılmıştır. İçişleri Bakanıyken kumarhaneleri tek imzayla kapatan biriyim. Her türlü zorluğuna rağmen. Dikkatli yaşam içinde olmasaydık bugüne kadar geçirdiğimiz aşamaları geçemezdik. Eğer hakkımda 24 yıldır devam eden raporlar gerçek olmuş olsaydı 35 yaşında meslekten çıkarılmış olmamız gerekirdi.

GÖREVİMİZİ YAPTIK

Terörle mücadele kolay bir mesele değildir. Geçilen aşamalar, bu işin silah zoruyla Türkiye'ye bir şey kabul ettirilemeyeceğini göstermiştir. Silah patlamadan meselenin çözülmesi kimi memnun etmez. Bugün gelinen Türkiye'de bu aşamalar geride kalmıştır. Dünün şartlarıyla bugünü, bugünün şartlarıyla geçmişi değerlendiremezsiniz. Biz o süreçte üzerimize düşeni yapma gayreti içinde olduk. Kusurumuz olduysa bilerek değildir. Kusurlarımız olmuşsa bunlar kusur çerçevesi içindedir hiçbir zaman suç çerçevesi içinde olmamıştır. Elbette ki bunlara katlanırız. İçim çok dolu paylaşmak istiyorum. Kimse kimseye kanunsuz emir veremez. Verse bile emri alan uygulamaz. Burada yapılan yargılama sürecini olumsuz etkilemeye yönelik, suç ve terör örgütlerine şahsımı hedef göstermektir. Allah'ın verdiği kadar günümüz vardır. Devlet ve millet dışında güveneceğim başka bir şey yoktur. Bunlarla birlikte temel güvencem inancım ve kendimdir. Çocuk yaşımda başladığım memuriyette özellikle maddi konularda çok dikkatli olmuşumdur. Resmi makamlarla her türlü bilgiyi paylaşıyorum devam eden bir yargı süreci var. Ben de çok konuşmak, paylaşmak istiyorum. İçim çok dolu ama devam eden bir yargı süreci var o yüzden sorulara cevap vermeyeceğim.

Eymür, adını vermişti

Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür, Ankara'da yürütülen faili meçhul cinayetlerle ilgili soruşturma kapsamında çarpıcı ifadeler vermişti. Eymür, bazı kaçakçılarnı üzerinden o dönem İstanbul Emniyeti'nde görevli olan Mehmet Ağar'ın telefon numarası çıktığını söylemişti. Yaprak TV'nin sahibi Mehmet Ali Yaprak'ın, kaçırıldıktan sonra Ağar'a yüklü miktarda ödeme yaptığı da yine Eymür'ün iddiaları arasındaydı.

1142. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası

Faili meçhuller soruşturmasında 'ölüm listeleri' MGK'ya sorulacak

09.12.2011

Eski İçişleri Bakanı Nahit Menteşe'nin açıklamalarından sonra faili meçhul cinayetler soruşturması Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kayıtlarına uzandı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen, 1990'lı yıllarda işlenen faili meçhullere ilişkin soruşturma kapsamında Özel Yetkili Savcı Hakan Yüksel, MGK'ya yazı yazacak. Yüksel, söz konusu dönemde MGK'ya sunulduğu iddia edilen 'PKK'ya yardım eden işadamları listesi' ve konuyla ilgili raporları soracak. Savcı, çarpıcı açıklamalarda bulunan ve PKK'ya yardım eden işadamlarının listesini MGK'ya sunduğunu kabul eden Nahit Menteşe'yi soruşturma kapsamında ifadeye çağırıp çağırmayacağına, kayıtları inceledikten sonra karar verecek.

Eski Özel Harekâtçı Ayhan Çarkın'ın itirafları ile başlayan 'faili meçhul soruşturması' eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür'ün ifadesi ile eski başbakanlardan Tansu Çiller'e uzanmıştı. Ayhan Çarkın, itiraflarında, Ömer Lütfi Topal, Tarık Ümit cinayetleri gibi birçok faili meçhul cinayeti ve o dönem hazırlanan ölüm listelerini anlatmıştı. Soruşturma kapsamında Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından eski Özel Harekât Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin ve Ayhan Çarkın ile birlikte 9 şüpheli tutuklanmıştı. Savcı, Halis Toprak ve Ahmet Hamoğlu gibi adı ölüm listelerine girdiği ileri sürülen ve bu listelerden çıkmak için para ödediği iddia edilen isimlerin ifadesine de başvurmuştu.