11 Aralık 2011 Pazar

1162. Stratejik Öğeler I

Tema 1: f6 (f3) karesinde piyon fedası [1a. f6 karesinde; 1b. f3 karesinde]


 1b. Hamle siyahlarda.



 Spielmann - Nyholm 1912



 Kotov - Tolush 1956



 Fridh - Eisinger 1960

1161. Stratejik Öğeler I

Sayın okuyucular, deneme/sınama amaçlı olarak IM Turhan Yılmaz'ın tematik kurs örneklerini stratejik öğeler başlığı altında topluyoruz.

Tema 1: f6 (f3) karesinde piyon fedası [1a. f6 karesinde; 1b. f3 karesinde]


1a. Hamle beyazlarda.


Alekhine - Junge 1942
 

  Alexander - Bogoljubow 1951


 Gheorghiu - Portisch 1963

1160. Casusluk. 3. MİT Raporu: Sonrası



Eymür'ün anlattıkları ne anlama geliyor?


Eski MİT mensubu Mehmet Eymür'ün gözaltına alınması şaşırtıcıydı, nasıl bir ifade vereceği, kimleri hedef alacağı merakla beklendi. Eymür, Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel'in yürüttüğü faili meçhul cinayetlerle ilgili soruşturma nedeniyle sorgulandı. Doğal olarak söyleyecekleri de "faili meçhul cinayetler"le ilgili olacaktı. Eymür sıradan bir isim değildi ve faili meçhuller de birkaç kendini bilmezin "rutin" dışına çıkması değildi. Dolayısıyla Eymür'ün söyleyecekleri çok önemliydi. Yayınlanan ifadeler doğruysa, Eymür ana eksende yeni bir şey söylemiyor. 1994'te kendi yazdığı  MİT Raporu'nda yer alanlarla, daha sonra Susurluk Skandalı'nın patlamasıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nun aldığı ifadelerde ve Özel Tim'cilerin yargılanma sürecinde söylenenleri biraz ayrıntılarıyla tekrar ediyor. O dönem için Mesut Yılmaz hükümetinin hazırlattığı Kutlu Savaş'ın Susurluk Raporu'nda yer alanlar daha radikaldi. Tabii bir MİT görevlisinin tanıklık etmesi önemli... Bazı ilişkilerin altını çizmesi göz ardı edilemez. Ama ilginçtir, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in kapsama alanına giren birkaç ismin ötesine geçilmiyor.  Mehmet Ağar'dan Özel Tim'cilere, Abdullah Çatlı'dan Kaşif Kozinoğlu'na Alaattin Çakıcı'ya veya Yeşil'e uzanan bir listeden söz ediyor. İsimler de ilişkiler de bugün bile insanı dehşete düşürüyor doğru ama o ilişkilere tanık olan bir MİT görevlisinin 90'ları sadece o ilişkilerden ibaret olarak sunması şaşırtıcı. Hatta Çiller'le ilgili şöyle diyor: "O dönemde Tansu Çiller için 'Cesur kararlar alıyor, erkek gibi kadın' şeklinde söylenen sözler kendisini etkilemekteydi. Bu yüzden bazı şeylerin kendi inisiyatifi dışında yapılmasına ses çıkarmamıştı."  Oysa 90'lar, bugünümüzü de derinden etkileyen önemli olayların olduğu yıllardı. O yıllarda Uğur Mumcu gibi laik aydınlardan Kürt yazar Musa Anter'e, Jandarma Komutanı Eşref Bitlis'ten Kumarhaneciler Kralı Lütfü Topal'a onlarca insana suikast düzenlendi. Dahası bu ülkenin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dan bakanı Adnan Kahveci'ye birçok insanın ölümü şüpheliydi ve bugün de soruşturuluyor. Ayrıca teröre karşı mücadele adıyla binlerce sıradan insanın faili meçhul cinayete kurban gittiği de biliniyor.Eski İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, 40 Kürt işadamı ile ilgili ölüm listesinin MGK'ya sunulmuş olabileceğini söylüyor. Peki, tüm bunlar birkaç kişinin rutin dışına çıkıp, başbakanın da ses çıkarmadığı işler miydi? Yoksa Emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın söylediği gibi bir devlet politikası mı?Türkiye,  Mehmet Eymür'ün "derin devleti" es geçen sınırlı ifşaatını çoktan aştı. Artık, muvazzaf generallerin tutuklandığı, eski kuvvet komutanlarının darbe girişimi nedeniyle yargılandığı bir Türkiye'deyiz. Örnekleri çarpıcı da olsa yapılanları, "birkaç kötü adam"ın kötü niyetine bağlıyor olması bilinçli bir tercih. Bu noktada şu sorunun cevabını merak ediyorum;  Türkiye'nin "derin devleti" sözünü ettiği o birkaç kişi miydi?  O dönem darbe yapmaya, siyasete müdahale etmeye hevesli askerler hiç mi rutin dışına çıkmadı? Gayri resmi tarihin sır adamı asıl sırları kendisine saklıyor. Eymür'ün söyledikleri arasında çok çarpıcı bir gerçek var; o da her şeyin devlet tarafından kayıt altına alınması... Bir devlet düşünün, suç işleyen de olsa vatandaşları kaçırılıyor, haraç alınıyor, işkence edilerek öldürülüyor ama o hiçbir şey yapmıyor sadece kaydediyor. İnanılmaz ama Eymür buna tanık olduğunu söylüyor. Dersim'le yüzleşmek istiyorsak, "kirli" yakın tarihimizle de yüzleşmemiz gerekiyor. MİT o arşivleri yargıya mutlaka açmalı. İşte o zaman karanlık tarihimizle "samimi"yüzleşme gerçekleşir.

1159. Günlük Yaşam


YÖK Başkanı Özcan'ın görev süresi sona eriyor


07.12.2011 - 11:42


YÖK Başkanlığına 10 Aralık 2007 tarihinde atanan Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, görev süresini 10 Aralık 2011 Cumartesi günü tamamlayacak. Özcan, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde (ODTÜ) öğretim üyesi iken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından YÖK Başkanı olarak atanmıştı. Özcan, görevi Prof. Dr. Erdoğan Teziç'ten devralmıştı. 5 Mart 1951'de doğan Özcan, Ankara Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden 1973 yılında mezun oldu. Yusuf Ziya Özcan, 1973-1975 yılları arasında aynı bölümde asistan olarak görev yaptı. Daha sonra sosyoloji eğitimine ABD'deki Chicago Üniversitesinde devam eden Özcan, yüksek lisansını 1978 yılında, doktorasını da 1981 yılında tamamladı. ABD'den dönüşünün ardından 1981 yılında ODTÜ'de öğretim görevlisi olarak çalışmalarını sürdüren Özcan, aynı yıl yardımcı doçent, 1989 yılında da doçentliğe yükseldi. Özcan, 2003 yılında profesör oldu. Bir süre ODTÜ Sosyoloji Bölüm Başkanlığı görevini de yürüten Prof. Dr. Özcan, TÜBİTAK'ta Başkan Danışmanlığı görevinde de bulundu. Prof. Dr. Özcan, sosyoloji, araştırma metotları, oy verme davranışı, polis, sosyal istatistik, istatistik, sosyal kontrol ve sapma, sosyal tabakalaşma ve hareketlilik konularında ulusal ve uluslararası düzeyde çok sayıda kitap, makale ve çalışma yayımladı. Özcan döneminde üniversite sayısı 103'ü devlet, 61'i vakıf, 7'si vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere 171 oldu. 2007 yılında üniversitelerde 2 milyon 453 bin 664 olan toplam öğrenci sayısı ise 2011 yılında 3 milyon 817 bin 86'ya çıktı.

-Eski başkanlar-

Özcan, Prof. Dr. İhsan Doğramacı, Prof. Dr. Mehmet Sağlam, Prof. Dr. Kemal Gürüz ve Prof. Dr. Erdoğan Teziç'in ardından YÖK'ün beşinci başkanı olarak görev yaptı. YÖK'ün ilk başkanı, aynı zamanda YÖK'ün kurucusu ve Yükseköğretim Kanunu'nun mimarı İhsan Doğramacı oldu. Doğramacı, 1992 yılında istifa ettikten sonra Prof. Dr. Mehmet Sağlam göreve başladı. Sağlam, 1992-1995 yılları arasında YÖK Başkanlığı görevini yürüttü. Sağlam'ın siyasete girmek için YÖK Başkanlığı görevinden ayrılmasından sonra yerine Prof. Dr. Kemal Gürüz atandı. Gürüz, 1995-2003 yılları arasında YÖK Başkanlığı yaptı. Ardından YÖK Başkanlığı görevini devralan Prof. Dr. Erdoğan Teziç ise 2003-2007 yılları arasında başkanlık yaptı.

-Nasıl atanıyor?-

Yükseköğretim Kanunu'na göre, YÖK Genel Kurulu; cumhurbaşkanınca, rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek suretiyle seçilen 7, Bakanlar Kurulunca üst düzeydeki devlet görevlileri veya emeklileri arasından seçilen 7 ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından kurul üyesi olmayan profesör öğretim üyelerinden seçilen 7 olmak üzere toplam 21 kişiden oluşuyor. Bakanlar Kurulu ve Üniversitelerarası Kurulca seçilen adayların üyeliği, cumhurbaşkanının onayıyla kesinleşiyor. Dört yıl süreyle olan kurul üyeliğinde süreleri sona eren üyeler kurula yeniden seçilebiliyor. Cumhurbaşkanı, genel kurul üyeleri arasından 4 yıl süreyle bir başkan seçiyor. Kanun ve yönetmelik hükümleriyle Yükseköğretim Genel Kurulu ve Yürütme Kurulu kararlarının uygulanmasından sorumlu olan başkan, seçimi kurula verilen akademik personelin ve diğer kişilerin atamalarını yapıyor.