MİT Başkanı Fidan'a açık soru
Özel Harekâtçı polis Ayhan Çarkın, bir süredir önemli açıklamalar yapıyor. Son olarak Taraf gazetesine yaptığı açıklamalar gerçekten çok önemliydi ve soruşturmayı yürüten savcı da tekrar etti. Ama ilginçtir satır arasında çok çarpıcı bir şey söyledi: "Temmuzda Tarık Ümit'in gömüldüğü yeri İstanbul'daki savcıya söyledim." Anlaşılan sadece Ankara değil İstanbul yargısı da bu konuda pek istekli görünmüyor. Bu konu kuşkusuz "derin" bir konu. Dosya bir açılırsa, o dönem görev yapan hemen hemen herkesin yargılanmaması mümkün değil. Belki de bu gerçek yargıyı da siyaseti de korkutuyor. Ayrıca sadece Çarkın değil, o dönem görev yapmış iki bakan, Ziya Halis ve Salim Ensarioğlu da döneme ilişkin çarpıcı bilgiler verdiler. Yani Susurluk sadece Çarkın'ın söylediklerinden ibaret değil. Çarkın o çok şikâyet edilen "gizli tanık" olarak değil ortaya çıkarak "açık tanık" olmayı göze almış bir insan. Söylediklerinin bir kısmı yanlış da çıksa, yaptığı iş bu toplumun geleceği adına önemli... Özellikle 1993 öncesi üç öğrencinin öldürülmesiyle ilgili söyledikleri, sistemin vatandaşına karşı nasıl acımasız olduğunu ortaya koyuyor. Bunu ortaya koyan Çarkın'ın problemli olduğunu söyleyenler de var. Nasıl problemli olmasın ki? Katliama ve ölüme uğrayanların yakınları nasıl travma yaşıyorsa eminim "tetikçiler" de benzer bir travma yaşıyor. O dönemi yakından izleyen biri olarak, tetikçi veya devlet memuru göreviyle operasyonlarda kullanılanlar arasında "vicdan azabı" yaşayan çok sayıda insan olduğunu biliyorum. Bir mafya babası bile şunu söyleyebiliyordu: "Pis işler yapıyoruz. Bir gün gelecek biz de, bize bunları yaptıranlar da bunun hesabını verecek." Bir süre önce Çarkın'ın büyük oğlu Tolgahan Çarkın'la konuştum. Bu tür çeteleşme içinde yer alan bir "devlet görevlisi"nin çocuklarıyla nasıl bir ilişkisi olduğunu merak ediyordum. Babasıyla arasının başlarda iyi olmadığını söyleyen Tolgahan Çarkın şöyle diyordu: "Ben babamdan ayrı büyüdüm. İçeri girip çıktıktan sonra konuşmaya başladık. O benim babamdı. Hep yaşadıklarını anlatmak istiyordu. Çok konuşuyordu çünkü vicdanı rahatsızdı. Onun nasıl bir vicdan azabı yaşadığını ilk kez Galatasaray'da 'Cumartesi Anneleri'nin gösterisinde gördüm. Oradaki üç gencin fotoğraflarını gösterip, 'bunları biz öldürdük' deyince donup kaldım..." Eminim bu tür insanların sayısı çok daha fazla... Siyaset ve yargı gerçekten bu toplumun sağlıklı bir yapıya kavuşmasını istiyorsa bu sürece katkı vermeliler. O insanların birçoğu, hâlâ derin devletin güçlü olduğunu varsaydıkları için konuşmuyor. Ama sadece açık veya gizli tanık aramaya da gerek yok ki. Ortada kale gibi bir MİT arşivi ve hafızası var. Neden o hafıza devreye sokulmuyor? MİT Başkanı Hakan Fidan'a soruyorum; o belgelerin mahkemelere sunulması için ne bekleniyor?